
Gizemli orman ve tilki - Uzun Çocuk Masalları
Paylaş
1. Bölüm: Sessiz Kasabanın Sırrı
Bir zamanlar dağlarla çevrili, derin vadilerin ortasında kalmış, küçük ve sessiz bir kasaba varmış. Adı Derinkök’müş. Burada yaşayan insanlar doğaya çok saygı duyar, ormanın sınırına asla geçmezmiş.
Çünkü efsaneye göre, ormanın içinde ışıl ışıl parlayan bir tilki yaşarmış. Bu tilki, kaybolan çocukların kalbini iyileştirir ama ormanın sırrını taşıyanlara görünürmüş. Onu arayan bulamazmış, ama ihtiyacı olan bir gün mutlaka karşılaşırmış.
Bu kasabada yaşayan 11 yaşındaki Ela, doğayı çok severmiş. Ama babası yıllar önce o ormanın kenarında kaybolduğu için ormana adım atmaması sıkı sıkı tembihlenmiş.
Ela buna rağmen her sabah orman sınırına gider, babasının sesini hayal eder, ağaçların rüzgârda konuşmasını dinlermiş.
Bir sabah ormanın kenarındaki çalılıklarda ışık gibi bir parıltı görmüş. Gözlerini kırpmış ama kaybolmuş. O anda kalbinde bir şey hissetmiş:
“Gitmeliyim.”
2. Bölüm: Işıltıların Ardında
Ertesi gün, sabah gün doğarken, Ela sırt çantasını hazırlamış: biraz yiyecek, babasının eski pusulası ve defteri.
Ormana adım attığında kuşlar birden susmuş. Ağaçlar bir fısıltıyla kıpırdamış. Yol birdenbire şekil değiştirmiş.
Ama Ela korkmamış. Kalbinde bir şey ona doğru yolda olduğunu söylüyormuş.
İlerledikçe parıldayan izler görmeye başlamış. Toprakta minik ayak izleri, yosunlarda incecik bir ışık, dallarda altın tüyler… Tüm bunlar onu çekiyormuş.
Bir ağacın altında yaralı bir sincap bulmuş. Eğilmiş, cebinden bez parçasıyla onu sarmış. Sincap zıplayıp bir dala çıkarken, Ela’ya doğru başını eğmiş — sanki teşekkür ediyormuş.
O an fısıltı gibi bir ses duymuş:
“Sen duyanlardansın…”
Ela bir anda irkilmiş. Ama korkmamış. Çünkü ses nazikmiş, tanıdıkmış.
3. Bölüm: Tilkiyle Karşılaşma
Ormanın derinliklerine ilerlerken karşısına devasa bir çınar çıkmış. Kökleri toprağı delip geçmiş, dalları göğe ulaşmış.
Ve çınarın gölgesinde…
Işıl ışıl parlayan bir tilki.
Tüyleri ay ışığı gibi, gözleri zümrüt gibi parlıyormuş. Ama sesi yokmuş. Sadece bakmış. Ela’nın kalbi hızla atmaya başlamış.
Tilki yürümüş. Ela onu takip etmiş. Hiç konuşmadan, sadece bakışarak ilerlemişler. Aralarındaki bağ kelimelere gerek duymuyormuş.
En sonunda, dev bir kayanın önünde durmuşlar. Üzerinde bir oyma yazı parlıyormuş:
“Kayıp olanlar unutulmaz. Kalple aranır, cesaretle bulunur.”
Tilki kuyruğuyla kayanın üzerini çizmiş. Ve bir kapı açılmış. Ela içeri girmiş…
4. Bölüm: Babasının Hatırası
İçerisi karanlık ama duvarlar yıldız gibi parlıyormuş. Bu bir mağara değil, rüyadan yapılmış gibi bir yerdi.
Duvarlarda hareket eden görüntüler varmış. Ela’nın küçükken babasıyla yaptığı yürüyüşler, birlikte okudukları kitaplar, birlikte oynadıkları oyunlar…
Ela ağlamaya başlamış.
Tam o sırada duvarda bir görüntü durmuş: babası, ormanın içinde bir ateş yakıyor ve küçük bir deftere bir şeyler yazıyormuş.
O defter...
Ela’nın çantasında olan eski defter!
Ela anlamış ki, babası ormanda kaybolmamış. Bu gizemi çözmek istemiş. Tilkiye dönmüş ama o artık mağaranın ortasında bir ışık küresi haline gelmişti.
Ve sonra o ışığın içinden bir ses gelmiş:
– “Kalbinde beni taşıyan sensin. Ben yalnızca gösteririm. Yol sana ait.”
5. Bölüm: Dönüş Yolu ve Yeni Güç
Ela dışarı çıktığında orman değişmişti. Kuşlar cıvıldıyor, yollar daha açık, güneş daha parlaktı. Tilki görünmüyordu ama Ela’nın yanında bir his vardı: yalnız değildi.
Kasabaya döndüğünde annesi ona sarılmış. Günlerce yokluğunu hissetmemiş gibiydi. Sanki sadece bir an geçmişti.
Ama Ela değişmişti. Artık babasının hatırasını bir acı gibi değil, bir ışık gibi taşıyordu.
Sonraki günlerde ormana daha sık gitmiş. Sincapları, kuşları, ağaçları dinlemiş. Hikâyeler yazmış. Çocuklara anlatmış.
Tilkiyi bir daha hiç görmemiş. Ama bazen rüzgâr esince, yapraklar parlayınca bir ses duyarmış:
“Yolu bulanlar artık kaybolmaz.”